( E L V İ R A )
TUTSAK
KADINLAR – I
“Kadın bağırmaya
çalışıyor, bağıramıyordu. Sanki biri ağzını bantlamış, bağırmasına engel olmaya
çalışıyordu. Nefessiz kalmıştı. Sesi bir türlü çıkmıyordu.
Karanlıkların
içinde bir ses “Kadın olsaydın da kocanı elinde tutsaydın.” diye bağırırken,
diğer bir yandan da 1.80 boylarında kumral bir adam karnına karnına tekmeleri
indiriyordu.
Adamın arkası
dönüktü. Siluetini görüyor, karanlık gölgesi duvara vuruyordu. Duvarda gölgesi
görünen sağ ayak, karnına her kalkıp indiğinde iki büklüm oluyor,
“Yapma çocuğum düşecek.” diyordu.
Acıdan
yerlerde yuvarlanıyor, tekmelerden sırtını böğrünü korumaya çalışıyordu. Hem
dayak yiyor, hem de kendisini suçlu hissediyordu. Başını kaldırdı. Karşısında
“kocana sahip çıksaydın” diye bağıran kadına baktı. 55’li yaşlarda ama daha
yaşlı görünen, başında boğazından bağlanmış yarım bir yaşmağı olan kadın, basma
bol elbisesi içinde yerde kıvranan kadına bağırmaya devam ediyordu.
“Vur oğlum,
vuuur, bizi buraya kadar getirdi. Neymiş sen başka bir kızla dolanıyormuşsun.
Kadın olsaydın da sahip çıksaydın. Benim oğlum erkek adam. Aferin oğluma. İyi
yapmışsın. “
Yerdeki kadına
her tekme indiğinde diğer kadın zevkten sarhoş olmuşçasına ciyaklamaya devam
ediyordu.
Sokak
kapısının yanında dikilmiş, gülerek başını sallayan kasketli yaşlı adam, yerde
cereyan eden eziyeti seyrediyordu.
ELVİRA, başının döndüğünü ve bayıldığını
hissetti. Birden derin bir çığlıkla yatağından doğruldu. Nefes nefese
kalmıştı. Kalktı, mutfaktan bir bardak
su içti. Sonra yatağına geri döndü. Başını yastığa koyamıyordu.
Camı açtı. Karşıdaki ormana baktı. Ormanın
üzerinde gülerek bakan Ay'ın çam ormanıyla kaplı dağı ve odasını
aydınlattığını, ona göz kırptığını gördü. Biraz içi rahatladı.”
Kaç
kadın bu sahneleri yaşamıştır. Kaç kadın yüreği dağlanarak, hem dövülmüş, hem
evinin hizmetçisi olmuş, hem kocasının fahişesi olmuştur.
İçimizde
ne sırlar gizlidir, kim bilebilir?
Belki de ELVİRA, benimdir.
“Gülay KARAOĞLU” olarak bu sahnelerde yok olmuş, her acıdan
yeniden, inandıklarımla daha güçlü çıkmışımdır.
Toplum
baskısı bizi yutar, tanıdığımız ilk erkeğe aşık oluruz. Ve sonuna kadar her
şeye katlanırız. İkili konuşmaların, sözlerin dünyasında, namus baskılarında yoğruluruz.
Sonra
hayatlarımızı bir el tutmalarında birilerine bağlarız.
Tanımadığımız
insanlarda vücut bulur, onları idare etmeye çalışırız.
Eğitimsizliğin
ve cehaletin baskısı hep uçlarda yaşanır. Ya iki üç genci idare eden kurnaz
genç kızların arasında gençlerimiz yok olur, yada inandığımız değerlerde
kayboluruz.
Sağlıklı
koşullarda kurulmuş ilişkiler ağına nedense bir türlü giremeyiz. Sonucunda bize
verileni var olanla sürdürmeye çalışırız.
ELVİRA, böyle bir gerçeklikten gelme
1984-2007 arasında yaşanılmış gerçek bir hikayesinin kurgusudur.
Ne
kadar eğitimli de olsa, kadın toplum kuralları içerisinde hep erkeğe karşı
borçludur. Bu borç ancak ve ancak sağlıklı kadınların elinde yetişecek sağlıklı
nesillerle ödenecektir.
ELVİRA, yaşamının baskıları içinde doğru
yolu kendi çabalarıyla bulan güçlü kadınlarımızdan olarak yaşamına devam
ederken;
Artık
biliyordu ki, ne ev, ne araba, maddiyat onun için önemsizdi.
Dünya,
bu güzel Dünya'daki her yer onun "Yaşam Merkeziydi.”
Tekilleşme
duyguları içerisinde en güzel evler benim olsun. En güzel odalar bizim olsun. En güzel yaşam bizim olsun diyen insanlardan
değildi.
"Egolarını” zaman içinde bileyen
biriydi. "Bir Ben" duygusundan
içindeki “Ego” ‘sunu paylaşımları ve iyi niyetiyle dikkatlice gitmek istediği
noktaya ve hedeflerine taşıdığında, yaşadığı acıların ve durgunlukların ona
oldukça anlamlı geri dönüşler yapacağını biliyordu.
ELVİRA, ‘ya içindeki ses;
"Yaşayabilmek bir ormanda
özgürce,
Yürüyebilmek bir sahilde özgürce,
Kollarımızı kaldırıp
Bulutlara uçtuğumuzu hissedebilmek
özgürce,
Geceleri gökyüzünde yıldızları
seyrederek
Uzanabilmek bir toprak üstünde
özgürce,
Yaşantımıza
yeni tutkularla, anlamlar katarken,
Özgürlüğümüze
yeni bir yol ve amaç olacaktı.
Özgürlüklerimiz bir ormanda, bir
deniz kıyısında veya bulutlara yakın bir noktada, "Egolarımızı”
dizginleyip, "Bir Ben" bencilliklerimize gem vuracak!!!!!!!,
Paylaşımlarımızla beraber
özgürlüklerimizi en yüksek ulaşabileceğimiz hedef noktalara taşıyacaktır.
İçimizdeki doğaya ve canlıya saygı,
sevgi gücü yükseldiğinde, kendimize olan saygımız ve içsel sevgi güçlerimiz,
bizi biraz daha özgür duygulara yükseltirken, yaşam kalitemizde bu duyguların
yüceliğinde artacaktır."
Diyordu.
ELVİRA, bu yüzden egolarını, "
BİR BEN" yerine bize dönüştürüp, “BİR BİZ" olarak,
Yaşamını sürdürebileceği her mekânda özgürce, dostça,
içindeki paylaşım ve anlayış heyecanları ile daha kaliteli yaşayabileceğini
biliyordu.
Yaşam Kalitesinin, yalnızlıklar
içinde bir sevgili arayıp, çaba gösterip, yanında eş olarak düşünebileceği,
taşıyabileceği, onun hizmetlerine amade olacağı kişileri hedeflemek yerine;
Egolarından
arınıp, dostça, arkadaşça, gönülden anlayışlar ile özgürlükleri içinde yaptığı
paylaşımlarla artacağını biliyordu.
Yalnız kadın olmak zordu. Acıları hissetmeden yeniden var olmaya
çalışmak.
Işığa ulaşmaya çalışmak, yeniden yaşamak zordu. Her yeni yaşamda yeni bir kadın olmak zordu.
Özgürce düşünen her bireyin sadece ve sadece her şartta her
durumda sığınacağı tek liman kendi kanatlarının altıydı.
Ve Ünlü Meksikalı Ressam Frida KAHLO da her kadının
düşünebileceği gibi;
"Uçmak için kanatlarım varken size ne ihtiyacım var. "
demişti.
Feet, What do I need you FOR?
When I Have wings to Fly?
Acılarımızı hedeflerimize gömdüğümüzde uçmak için sadece kendi
kanatlarımıza ihtiyacımız vardı.
YETER Kİ, O KANATLAR
ÖZGÜR OLSUN.
ÖZGÜRLÜKLERİMİZ;
Cinsiyet
ayrıştırıcılarının gözü önünde eğitim, öğretim ve demokratik insan hakları
paylaşımlarında ilerici rolleri benimseyerek yaşayabileceğimiz,
Örnek olacağımız
ortamlarda, topluluklarda adalet ve yaşam hakları adına,
Aydınlık yarınlarda
bizi mutlulukların en şereflisiyle ödüllendirecekti.
ELVİRA,
bir kez daha inançla yürüdüğü yaşam yolunda yolunu bulmuştu.
Ağaçlar,
ormanlar, nehirler, vadiler hepsi, hepsi onun yaşam alanıydı. İstediği her
yerde bir bedevi gibi dolaşacak,
Yeni
yaşamında yeni heyecanlara, yeni insanlara, çocuğa, anneye, babaya ulaşmayı
amaçlayacaktı.
İnsanlık
öğretisinin yüce tutkusu üzerine çalışacak, kardeşliğe, dostluğa kapısını
açacaktı. Bunu da yok olmaya başlayan insanlığa adayacaktı.
Artık
bu hayat onun elinden çıkmıştı. Onun hayatı insanlığın gözüne, benliğine bir
ışık, bir aydınlık olmalıydı.
Bu
dünyadaki her yer onun yaşayacağı ve üreteceği, yaşamına anlam katacağı yerdi.
İçindeki
öngörüsü, inançları onu gideceği yere götürecekti. Özgürlükleri içinde.!!!!
İŞTE BEN,
“GÜLAY KARAOĞLU”,
BU ÖZGÜRLÜK DUYGULARI İÇERİSİNDEKİ
TÜM KADINLARIMIZA SESLENİYORUM;
ÖZGÜR DÜNYALARIMIZDA BİLGİLERİMİZİ
PAYLAŞABİLECEĞİMİZ HER BİR GENÇ;
GELECEĞİN ÖZGÜR ELVİRA,’LARI, HAZAL’LARI,
FERİDE’LERİ OLARAK TOPLUMA BİR YÖN VERECEK, ÇAĞDAŞLAŞMADA ÜLKEMİZE SINIF
ATLATACAKTIR.
EY KADIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KULLANIRKEN,
İNSAN OLARAK EŞİTLİK İLKELERİ İÇERİSİNDE YETİŞTİRECEĞİN SAĞLIKLI, KADINA DEĞER
VEREN HER BİREY TOPLUMUN ÖZGÜRLÜK
HAZİNESİDİR.
NOT : ELVİRA CİNİUS YAYINLARINDAN
ÇIKMIŞTIR. TÜM D&R VE DİĞER KİTAPÇILARDA, YAYINEVLERİNDE SATIŞTADIR
0 Yorumlar
lütfen rencide edici hakaret içeren yorumlar yazmayın bunlar yayınlanmıyacaktır hukuki sorumluluk yorum sahibine aittir