Ali Alışır'ın evrenin deviniminin modern insanın hayatıyla ilişkisine odaklandığı “Kozmos” sergisi, 6 Eylül - 20 Ekim 2016 tarihleri arasındaBozlu Art Project Nişantaşı’nda.
Sanki insanlık gözlerini açmış , önce dünyayı anlamaya çalışmış, algıladıkça üretmiş, ürettikçe hükmetmeye çalışmış, sonra da çılgınca tüketmeye başlamış. Şimdi ise bu tüketimden yorulmuş ve başka bir algı yakalamaya çalışıyor, her şeye daha sakin, daha felsefik yaklaşmaya çalışıyor gibi.
Çevreme baktığımda gördüğüm bazısı yalan, bazısı gerçek binbir türlü spiritüel akımdan anlıyorum ki, başka bir şey arıyoruz artık. Dünyayı gündelik detaylara bakarak anlamak, deli gibi boşa düşünüp kendimizi yormadan dinginlikle görmek...
Ali Alışır, Sanal Bedenler, Sanal Mekanlar, Sanal Savaşlar, Sanal Manzaralar sergileri ile yeni dünyanın getirilerini, tüketimi, belki de yıkımı tek tek sorgularken, yeni sergisi Kozmos ile insanları izleyerek evrenin mükemmel düzenini anlamaya çalışıyor ve fotoğraflarına bakanları "hissetmeye" davet ediyor.
Kozmos’un nasıl bir hikayesi var? Sergini görenlere düşündürmek istediklerin, sordurtmak istediğin sorular neler?
Kozmos sergisi, inançlarımı sorguladığım bir dönemde gerçekleşti. Sergi fikri oluşmadan önce çalışmanın etkin gücüne inanan biriydim. Daha analitik bir düşünce biçimim vardı. O döneme kadar ki çalışmalarım da bunların izlerini taşıyor aslında.(Entegre devreler,sosyal medya ağları analitik düşünen bir zihnin üretimleri) Bu yüzden “zihinle yapılmış işler” olarak tanımlıyorum ben o dönemimi. ”Kozmos” sergisinde ise “kalple” ürettiğim bir döneme geçiş yaptığıma inanıyorum.
“Sanal Bedenler”,“Sanal Mekanlar”,“Sanal Savaşlar”,“Sanal Manzaralar” sergilerinde sanki dünyadaki oluşumdan evrene (Kozmos Sergisi) doğru bir üretim süreci izlediğimi farkettim.Yani 7 yıl içindeki sergilerimle beraber gerçeklik algımda çok büyük değişimler olmuş.
Öncelikle “beden”in (Sanal Bedenler) var edilmesi, o bedenin bir “mekan”la (Sanal Mekanlar) özdeşleşmesi, sonra bedenin mekanını terk edip “savaşma” (Sanal Savaşlar) sürecine girmesini,ordan da savaşmayı bırakıp “manzaralar” a (Sanal Manzaralar) yani doğaya kendini bırakması ve belkide bu son sergiyle beraber, kafamı yukarı kaldırıp bir zamanlar ait olduğumuz yere bakıyor olmamı içeriyor bu süreç.
O yüzden sergime gelen insanları bu sefer düşünmeye değil, hissetmeye davet ediyorum.
Sanal Bedenler, Sanal Mekanlar, Sanal Savaşlar, Sanal Manzaralar ve şimdi Kozmos... Sergilerindeki hikayeleri takip ettiğimizde modern insanın farklı sorunlarını teker teker ele almışsın ve sanki şimdi artık tamamen özü sorguluyormuşsun gibi. Bu bilinçli olarak vardığın bir nokta mı?
Sanatın günlük hayatımızdan çok ayrı bir farkı var. Öncelikle akış denilen birşeyi tetikliyoruz biz sanatçılar. Bizler normal şartlarda bilinçli insanlarız ve bilinçli olmanın getirdiği bazı katı kurallar var. Yani zinde ve uyanık olmak durumundayız, etrafımızda sevdiğimiz insanları kollamak zorundayız. Geçinmek ve hayatımızı devam ettirmek için, sistem içindeki kurallara uymak ve sorumluluklarımızı yerine getirmek zorundayız. Bunca kollayacağımız şeyler ve gelecek kaygıları bizleri bilinçli hale getiriyor.
Bu bilinç seviyesindeki kaygılar ise biz sanatçıların üretimine yansıdığı andan itibaren tehlikeli bir şeye dönüşüyor; sanatçı artık özgün işler üretip yaratıcı olamıyor. Bazen bunu kendisi bile fark etmiyor.
Ben bu süreçte, bilincimi olabildiğince devre dışı bırakarak, daha yaratıcı olmaya başladığımı farketim. Bu sefer yaratıcılık duygumun, zihnimden kalbime doğru yol aldığını hissettim. Yanılmıyorsam Charles Dickens’ın şöyle bir sözü vardı; “Ben yazar değilim, sadece yazıyorum”. Çok güzel bir söz. Yazar, ressam, sanatçı vs olmama durumu bu yüzden önemli. Çünkü sıfatlar önemli olmaya başlayınca, fiiller değerini kaybediyor.
Daha önceki röportajlarında “Bu yüzyılda mutlu insan tipi yok, herşeyi mış gibi yaşayan, doğadan kopmuş bir sistemin parçalarıyız,” gibi demeçlerin olmuş ve günümüz insanını umutsuz ve çaresiz olarak tanımlamışsın. Kozmos’a geldiğimizde, bu sergide yeryüzünün çocukları olduğumuzu anlatıyor ve yaşadığımız sürecin evrenin ve kendimizin keşfi olduğundan bahsediyorsun. Sanki önceden kızgındın, fakat artık anlamaya çalışıyorsun gibi. Bu sergi, felsefik bir kabulleniş olabilir mi? Yoksa daha büyük bir resme mi bakış?
Sorgulama süreçlerim bana, karşı duruşların bir çözüme beni ulaştırmadığını tam tersine, karşıt fikirleri daha güçlendirdiğini gösterdi. Bu sürecin ancak anlayış, ittifak ve hoşgörü yoluyla çözülebileceği inanacına ulaştırdı. Bu benim için ne bir kabulleniş ne de başka bir eleştiri. Bu tamamen doğru ve yanlışın varlığını ve süre gelen olayların seyrini doğru yorumlamakla ilgili bir şey.
Sanallaşma, basın ve sosyal medyanın yarattığı algılar... Hep bu yeni dünyaüzerinde kafa yorarken, sen de tamamen yeni dünyanın araçlarını kullanıyor ve dijital üretim yapıyorsun. Yeni dünyanın getirdiği manipülatif gücü, algılarımızda yaptığı oynamayı eleştirirken diğer yandan bu gücü kullanarak bir sorgulama yapmaktan zevk alıyor gibisin. Bu bağlamda teknolojinin hayatımıza etkisine bakışın umutlu mu yoksa bizi ele geçirip insani olarak azaltacağına mı inanıyorsun?
Ben teknolojinin dünyayı daha iyi bir yer yapacağına dair beklentimden hiç vazgeçmedim. Ama bir taraftanda hergün bir robot gibi gerçekleştirmeleri gereken tüm eylemleri yinelemekten başka birşey yapmayan, içleri boşalmış, yanlızca biyolojik bir yaşantı sürdüren maddi varlıklara dönüşmeye başladığımızı da söylemekten vazgeçemiyorum. Özellikle eski çalışmalarımda ,modern insanın yalnızlığı ve biraz da çaresizliğini ortaya koymaya çalışıyordum.
Bugün de bu tehlikenin farkında olmamız gerektiğini, fakat bazı şeyleri redederek değil, kabullenerek ve onlarla barışık yaşayarak aşabileceğimizi söylemeye çalışıyorum.
Sanatın desteklenmesinin çok önemli olduğunu düşündüğüm ve bu tip işbirliklerini çok olumlu bulduğum için bu serginin resmi sponsorluk hikayesini de merak ediyorum. Sponsorun Sony Türkiye ile yollarınız nasıl kesişti? Bu sergi için işbirliği yapmaya nasıl karar verdiniz?
Mesleğim icabı kullandığım üstün nitelik ve performans açısından üretilmiş en iyi marka olarak Sony’i tercih ettiğim bir dönemde hoş bir tesadüf ile yollarımız kesişti. Böyle bir teklif beni çok mutlu etti. Sony firması çağdaş bir fotoğraf sanatçısının sergisine sponsor olduğu andan itibaren aslında Türkiye’deki diğer firmalara ve sanatkurumlarına da örnek olacak bir adım atmış oldu.
Bu süreçte her türlü ekipman desteği ve sergi salonundaki elektronik cihazların teminini sağlaması ve medya desteği ile sergime katkıda bulunmuş oldu.
Umarım bu örnek davranış,Türkiye’de galeri ve sanatçı ilişkilerine katkı sağlayacak diğer firmalar içinde bir örnek oluşturur.
0 Yorumlar
lütfen rencide edici hakaret içeren yorumlar yazmayın bunlar yayınlanmıyacaktır hukuki sorumluluk yorum sahibine aittir